1

2

3

5

6

7

TARİHTE YAŞLILIK

Geçmiş yüzyıllarda çok az sayıdaki insan günümüzde ileri sayılabilecek yaşlara ulaşabilmekteydi. Eğitim olanaklarının son derece kısıtlı olduğu önceki yüzyıllarda görmüş-yaşamış bu kişilere bilgi kaynağı olarak bakılırdı.

Tevrat’ta yaşlıların saygınlığı ve bilgeliği üzerinde durulmaktadır. Daha sonra Eflatun (İ.Ö. 427-347) popliteai adlı yapıtında yaşlanmanın bireysel yönünü vurgulamış ve yaşlılık döneminin nasıl yaşanacağının büyük ölçüde genlik ve erişkinlik çağlarındaki yaşam biç imi tarafından belirlendiğini ileri sürmüştür. Bu görüş aynı zamanda günümüzdeki yaşlılık hastalıklarından korunmanın daha çocukluktan itibaren başlaması gerektiği yönündeki görüşe oldukça yakındır (örneğin, çocukluk çağında kişilerin kilo almasının önlenmesi, zararlı alışkanlıklardan kaçınması, bazı hastalıkların erken tanı ve tedavisinin yapılması yaşlılık sırasındaki sağlığını etkilemektedir.)

Hipokrat (i.ö. 460-377) yaşlılığı 56 yaşında başlatmış ve yaşlılığın tanımını “ihtiyarların genlerden daha az besine ihtiyaçları vardır. Solunum güçlükleri, öksürük nöbetleri, sidik zoru, oynak yerlerinde ağrılar, böbrek hastalıkları, baş dönmeleri, beyin kanamaları, zayıflama, uykusuzluk, yaygın kaşıntı onlara ıstırap verir. Bağırsaklarından, gözlerinden, burun deliklerinden sular sızar. Çoğunlukla gözlerine perde inmiştir. Görme duyuları zayıflar, iyi işitemezler.” Şeklinde yapmıştır.

TÜRKİYE’DE YAŞLILIK

Türkiye’de kentleşme ve sanayileşme özellikle büyük kentlerde, aile yapılarında önemli değişikliklere neden olmuştur. Ata erkil aile yapısından çekirdek (modern) aile yapısına çok hızlı bir geçişin sürdüğü ülkemizde bu değişimden en çok etkilenen yaşlılardır. Yıllardır aile içinde söz sahibi olan yaşlılar kentlerde yaşam şartlarının güçleşmesi ile birlikte ailelere yük olmaya başlamışlardır.Yaşlı birey ekonomik koşulların zorlamasıyla birlikte ailede eskiden olduğu gibi ekonomik ve manevi yaşam yükünü paylaşamamaktadır. Bu durum aile içinde samimi duyguların azalmasına, saygının zayıflamasına neden olmaktadır. Böylece aile için bir anlamda yük haline gelen yaşlı, günümüzde kentlerde yeni yaşam koşullarında yeni aile modeline ve kent yaşamına uyum sağlayamamakta, bu yapı içinde mutsuz olmaktadır. Yaşlı ve Aile: Yaşlı için aile hem sosyal hem psikolojik destek sistemidir. Ortalama yaşam beklentilerindeki artış aile yapısını etkilemekte, nüfus hareketlerinin artması aile üyelerini ayırmaktadır. Aile içindeki sadece yaşa bağlı aile rolleri ve sorumlulukları değil aynı zamanda geleneksel roller de değişmektedir.

YAŞLI BAKIMI

Yaşlıların bakımını % 80 ila %90 oranında profesyonel sağlık çalışanı olmayan aileler üstlen­mektedir. Hastabakıcıların yaklaşık %75′inin kadın olmasına rağmen, bakıcılığın gerektirdik­leri bütün aileyi etkileyebilir. Uzun süreli hastalığı olan insanlar daha uzun süre yaşamaya başla­ığında, ailelerin çoğu yaşlanmış bir anne veya babanın bakımını üstlenmenin stresini yaşamıştır.

232

Tahminen 25 milyon yetişkin, yaşlı aile bireylerinin önemli ölçüde bakımını sağlamaktadır. Buna akut bir hastalık için kısa süreli bakım ve kronik bir hastalık için uzun süreli bakım sağlamak da dahildir. Bugünkü tahminler, 2020 yılına kadar, çalışan insanların üçte birinin yaşlı bir anne, baba ya da diğer aile ferdinin bakımım üstle­neceği yönündedir. Bakım becerisi bazı insanlara kolay gelse de pek çoğumuzun yol gösterilmeye ihtiyacı vardır. Elinizdeki kitabın bu bölümü, hasta ya da yaşlı birinin bakımı için gereken temel bilgileri ele almaktadır. Bakmakta olduğunuz kişi, kendi sağlık durumuna özgü yöntemlere ihtiyaç duyabilir. Eğer böyle bir kişinin bakımı için gereken talimatları net bir şekilde anlamıyorsanız doktora başvurun.

GERİATRİ NEDİR

“Geriatri” sözcüğü “Yaşlı Tıbbı” anlamına gelir. Tüm dünyada, yaşlı sağlığı konusunu da içeren, yaşlılık bilimi olarak anılır. Tıpta Geriatri; yaşamın ilerleyen yıllarında, kişilerin, toplumdan soyutlanmadan yaşamlarını en kaliteli düzeyde sürdürmeleri ve çok yönlü değerlendirmelere dayalı tedaviyi hedef alan bilimsel uygulamaları içeren bilim dalıdır. Geriatri biliminin hedefi, yaşlının mevcut sağlık düzeyinin ve fonksiyonel durumunun korunması ve geliştirilmesidir.

Geriatri; 65 yaş ve üstü hastaların sağlık sorunları,hastalıkları,sosyal ve fonksiyonel yaşamları, yaşam kaliteleri, koruyucu hekimlik uygulamaları ve toplum yaşlanması ile ilgilenen bilim dalı olup iç hastalıklarının bir yan dalıdır.Geriatrist ünvanı hekimlere 5 yıllık iç hastalıkları uzmanlık eğitimi üzerine, 3 yıllık geriatri yan dal eğitiminden sonra verilmektedir.

Geriatrist;görev tanımına uyacak şekilde; hemşire,fizyoterapist,diyetisyen,sosyal hizmet uzmanı ve mümkün ise psikolog ile birlikte çalışmalıdır. Hacettepe Tıp Fakültesi Geriatri Ünitesindeki çalışma bu şekildedir. Geriatrist gerekli gördüğü durumlarda ilgili ana bilim dalları ile örneğin psikiyatri, nöroloji, fizik tedavi, göz, üroloji ile konsültasyon yapar. Sonuç olarak amaç;yaşlının sağlığını korumak,hastalığında tedavi etmek,bağımsız olarak yaşamını sürdürmesine yardımcı olmak ve yaşam kalitesini yükseltmektir.

———————————————————————————————————————————————————————————————————————————

Hepimizin bildiği gibi ülkemiz genç nüfusun çoğunlukta olduğu bir yapıya sahip. Ancak gelecek 20-30 yıl içinde hatırı sayılır bir yaşlı nüfusa sahip olacağımız bilimsel bir gerçek. Her şeyden önemlisi de şu an yaşlılık dönemlerini yaşayan vatandaşlarımızın sıkıntılarına çözüm bulmak gerekmekte.
Yaşlılarımızın günlük hayatta karşılaştıkları sağlık problemleri dışında, üzerine eğilmemiz gereken başka bir önemli sorun daha olduğunu görmekteyiz. Değişen toplumsal hayat ve aile yapısı içinde yaşlılarımız; kendini bir kenara itilmiş, işe yaramaz bireyler olarak görüp, bunun sonucunda da yaşadıkları ruhsal sıkıntı nedeniyle hayata küsmüş olarak yaşamaya devam etmekteler. Yaşlılara yönelik çalışmaları ve uygulamalarıyla, tüm dünyanın model aldığı Avrupa’nın getirdiği sistemin doğruluğu ise bugün bir çok bilim adamı, sosyolog ve psikolog tarafından tartışılır durumda. Bunun ana nedeni; kaliteli bir yaşlılık dönemi geçirmelerini sağlamak amacıyla oluşturulan özel köylerde, bakımevlerinde yaşamlarını sürdüren Avrupalı yaşlı bireylerin sağlıklı bir şekilde, gayet iyi koşullar altında yaşamalarına rağmen sosyal hayattan uzak, izole bir hayat sürmeleri nedeniyle, toplumdan ayrı kalmanın getirdiği ruhsal sıkıntıların ve yalnızlık duygusunun artmış olmasıdır.
Yapılan bir çok araştırmaya göre uygun koşullar sağlandığında ve gerekli sağlık önlemleri alındığında yaşlı bireylerin en çok kendi evlerinde, yakın çevresiyle birlikte yaşamak istedikleri ve bu koşullar altında yaşayan yaşlı bireylerin daha mutlu olduğu gözlenmektedir. Aslında bu durum bizim hiç de yabancısı olmadığımız, kendi geleneklerimizde varolan bir olgudur. İstanbul gibi büyük metropol şehirlerde bu yaşam tarzı azalmış olsa da Anadolu’da hala bu geleneksel büyük aile yapısı devam etmekte. Bugün tüm dünyada, hem yaşlı bireylerin mutluluğu hem de genç kuşakların bilinçlenmesine katkı sağlaması açısından bu geleneksel aile modelinin tekrar yaratılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir.
Yaşadıkları şehrin sokağına dahi çıkamayan, sosyal hayattan uzak, tüm yaşam bağları biyolojik fonksiyonlarıyla sınırlı olan yaşlılarımızı toplumsal hayata kazandırmanın, onların bilgi ve birikimlerinden faydalanmanın ve kaliteli bir yaşlılık dönemi geçirmelerini sağlamanın hepimizin görevi olduğunu düşünüyoruz.